Kalkınmanın şafağında gelen darbeler tesadüf mü? Demokrasinin zaferi
Kurtuluş Savaşı’nın ardından Türkiye için artık kalkınmak ve endüstrileşmek olmazsa olmaz bir öneme sahipti. Fakat ne zaman bir eşik atlanacak olsa bir takım şer odakları ülkeyi engelliyordu. 1970’li yılların başında elektrik elektronik sektörü başta olmak üzere tüm sanayi kollarında silikon devriminin rüzgarı esiyordu. Ancak Türkiye bunu kaçırıyordu.
Yeniliklerin kaçırılması yüksek ithalat, yüksek girdi maliyetleri derken her 10 yılda bir devalüasyon yaşayıp, tekrar tekrar yıkılan, kaygan bir zemine sahip bir faturanın doğmasını sağlıyordu. Peki tüm dünya silikon devrimine entegre olurken Türkiye neden bu devrimi kaçırdı? Cevap gayet basit idi, cuntacılar 15 Temmuz 2016’da olduğu gibi 1970’li yıllarda ülkeyi darbelerle boğuyor, sıkı yönetim kararları ile ambargoların kıskacına giren bir sömürü ekonomisinin önünü açıyor ve son derece ağır bir komuta zincirine bağlı kamu kararları ile ülkeyi bir bataklığın dibine çekiyordu.
Ekonomiyi çökertme operasyonu
Gelelim 15 Temmuz 2016 tarihine. O zaman da bir devrim var mıydı? 2016, küresel ölçekte yapay zeka insiyatifinin kurulması gerektiği, artık klasik iş kollarının yerini yapay zeka tabanlı sistemlere bırakılacağının tartışıldığı tarihti. Ayrıca Çin’den Kanada’sına onlarca dev şirketin yatırım kararı aldığı Türkiye’de kimi seçilmiş üniversiteler süper iletkenler ve kuantum işlemciler noktasında son derece önemli gelişmeleri birbiri ardına duyuruyordu. Buna ilave savunma sanayii alanında da adeta bir roket misali çıkışa geçen Türkiye, vizyoner bir görünüm sergilemesine ilave artık izleyen değil politika belirleyen bir ülke olacağının sinyalini veriyordu.
İktisatta altın bir kural vardır. Üstatlar söyle bir yorum ile ülkelerin tam bağımsızlığını da ölçmenin yolunu bulmuş. Derler ki “Her ülke ekonomik özgürlüğü kadar tam bağımsızdır.” İşte bu teori Türkiye adına artık tıkır tıkır işliyordu. Ta ki 15 Temmuz sabahıyla beraber Türk milleti iki gün boyunca ateşten gömlek giyene kadar. Millet iradesinin hiçe sayılmasını karşı çıkan Türk milleti, azim ve iradesiyle bertaraf edip, demokrasinin zaferini birinci günün şafağında ilan ediyordu.
Darbelerin ardından kimler kaybedildi?
Türkiye darbelerin ardından en başta kalifiye işgücünü kaybetti. Teknikerler, makine mühendisleri, mimarlarını kaybetti Türkiye. Öğretmenini; doktorunu avukatını, hakimini savcısını kaybetti Türkiye.
Yetmedi ahlaki değerlere sahip yüksek nitelikli mülki amirler ini kaybetti Türkiye. Yetmedi üniversite öğrencisi genç ve parlak beyinlerini kaybetti Türkiye. Yetmedi köy enstitülerini, kooperatiflerini kaybetti Türkiye. Yetmedi kadınlı erkekli fabrikalarda omuz omuza çalışan vasıflı işçisini ve ustalarını göç vermek suretiyle kaybetti.
Yetmedi ağır sanayi müteşebbislerini, resim, heykel, müzik yapabilen sanatçılarını, her şeye rağmen güçlü yarınlar için sonuna kadar gazetecilik yapan nice basın emekçisini kaybetti. Lakin bir tek şeyi kimse bizden söküp alamadı. Sarsılmaz vatan sevgimiz ve dünyada eşi benzeri olmayan dayanışma ruhumuz. Kriz anlarında vatanı için düşeni sırtına alıp, her şeye rağmen ilerlemeyi bir vazife sayan tüm yurttaşlarımızın demokrasi günü kutlu olsun.